Sıcak Bir Giriş
Bu kez size bir bilgi vermekten çok, bir hikâyeye davet etmek istiyorum. Çünkü bazen bir sorunun cevabı, sadece bir cümleyle değil; insanların duygularında, bakış açılarında ve yolculuklarında saklıdır. “Leblebi en çok hangi ilde yetişir?” diye başlayan bir merakın içinden, bazen bir coğrafyanın değil, bir insanın hayat yolculuğunun da yanıtı çıkar. Gelin, bu soruyu bir kadının empatik sezgileriyle ve bir erkeğin çözüm odaklılığıyla harmanlanan bir hikâye üzerinden birlikte çözelim.
—
Bir Yolculuğun Başlangıcı: Arayış
Rüzgârın, buğday tarlalarının arasından geçip küçük bir Anadolu kasabasının sokaklarına dokunduğu bir gündü. Hasan, yıllardır aile mesleği olan kuruyemişçiliği daha derin anlamak için bir karar vermişti:
“Leblebi en çok hangi ilde yetişir? Bunu kaynağında görmem gerek.”
O çözüm odaklı bir adamdı; soruların cevabını sahada bulmayı severdi. Yola çıkmadan önce eşi Elif’e danıştı. Elif, ilişkileri güçlendiren, insan hikâyelerini dinleyen ve sezgileriyle yön bulan bir kadındı.
“Belki de sadece yetiştiği yeri değil, neden orada yetiştiğini de öğrenmelisin” dedi.
“Çünkü bazen bir ürünün kökü toprakta değil, insanlarda saklıdır.”
Hasan, bu sözlerin bir yol haritası olacağını anlamamış olsa da yola koyuldu.
—
Çorum Yollarında: Gelenek ve Ustalık
İlk durağı Çorum’du. Şehrin girişinde kavrulmuş leblebinin hafif dumanı ve sıcak kokusu zaten ona doğru yolu bulduğunu fısıldıyordu. Çorum’da insanlar, leblebinin bir üründen daha fazlası olduğunu söylüyordu.
Bir ustanın sözleri aklında kaldı:
“Evlat, burada leblebi yetişmez; nohut yetişir. Ama leblebinin ruhu burada kavrulur.”
Hasan hemen sorusunu netleştirdi:
— “Peki nohut en çok nerede yetişiyor?”
Usta sakince gülümsedi:
— “Onu anlamadan bu işi öğrenmiş sayılmazsın.”
Bu sözler Hasan’ın zihninde yeni bir kapı açtı. Çözüm odaklılığı onu araştırmaya itti ve öğrendi ki Türkiye’de nohut üretiminin büyük kısmı İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yapılır; Konya, Ankara, Kırşehir, Yozgat gibi iller en yüksek üretim rakamlarına sahiptir.
Ama hikâye burada bitmiyordu.
—
Denizli’de Bir Kadın Hikâyesi
Sonraki durağı Denizli oldu. Çünkü bu şehir, Türkiye’de leblebi üretiminin kalbi sayılıyordu. Serinhisar’da gezerken yaşlı bir kadınla tanıştı. Kadın, leblebi tezgâhının başında özenle seçtiği taneleri kavuruyordu.
Hasan merakla sordu:
— “Leblebi en çok hangi ilde yetişir?”
Kadın, sıcak bir tebessümle ellerini silip ona döndü:
— “Evladım, sorunun içinde bir giz var. Leblebi yetişmez, yapılır. Ama onu en lezzetli hâle getiren, üretildiği yer değil; dokunan eller, verilen emektir.”
O an Hasan, Elif’in sözlerini hatırladı.
“Bir ürünün kökü toprakta değil, insanlarda saklıdır.”
Kadın devam etti:
— “Nohut Konya’da çok olur, Yozgat’ta da. Ama leblebinin kalbi hem Çorum’da çarpar hem Denizli’de. Çünkü biri geleneğin adıdır, diğeri emeğin.”
—
Hasan’ın Farkındalığı ve Cevabın Duygusal Yönü
Günler süren yolculuktan sonra Hasan eve döndü. Elif çay koydu ve masaya iki fincan bıraktı.
“Anlat bakalım” dedi.
Hasan, uzun uzun düşündü ve yumuşak bir sesle şöyle cevap verdi:
“Leblebi en çok hiçbir yerde yetişmiyor. Çünkü leblebi bir ‘bitki’ değil; bir süreç. Nohutu Konya gibi iller yetiştiriyor, Çorum ve Denizli ise ona kimlik veriyor. İnsanların emeği, ustalığı, sabrı ve sevgisi leblebiyi ‘leblebi’ yapıyor.”
Elif’in gözleri doldu.
“Yani cevap bir şehirde değil, insanların hikâyesinde saklı diyorsun?”
“Evet” dedi Hasan. “Ve bunu anlayınca mesleğimin anlamı değişti.”
—
Son Soru: Peki Ya Senin Hikâyen?
Şimdi aynı soruyu sana sormak isterim:
Bir ürünün değerini belirleyen şey, geldiği yer midir? Yoksa ona anlam katan insanlar mı?
Senin için bir lezzeti özel yapan ne? Üretildiği toprak mı, yoksa içine katılan emek mi?
Yorumlarda kendi hikâyeni duymayı çok isterim.